7 Mart 2014 Cuma

8 Mart Meselesi ve Feminist Okumalar Listesi



Merhabalar;

Feminist kimliğimi ve akademik seviyedeki feminizm çalışmalarımın olduğunu bilmeyen yok artık sanıyorum ki. 8 Mart'ta yazı yazmak, belki de bu yüzden, benim için hem en kolay hem de en zor şey. En kolay, çünkü ben neredeyse her gün bu konuda 3-4 makale okuyup, haftada da 2 makale yazıyorum. En zoru aynı zamanda çünkü çoğu zaman kadın sorunundaki çözümsüzlük o kadar büyük oluyor ki buraya hangi kelimelerle, ne uzunlukta yazarsam yazayım olayın vehametini açıklamaya yetmiyor. Çok da bilimsel olmadan, sıcak bir arkadaş ortamında dert yanar gibi konuşmak istiyorum şimdi, ama yine de biraz seviyeyi yüksek tutmak için arada bir kaç teori serpiştirmesi olabilir, farkımız da olsun diyelim.
Ayrıca, geçen sene kısaca yazdığım 8 Mart yazısını okumak isterseniz de buraya tıklayabilirsiniz.



Başlarken, 8 Mart'ın kadınları güzellemek, pışpışlamaktan ziyade bir onur meselesi olduğunu tekrar belirtmeme gerek yok zaten. Ama averaj bir insan için 8 Mart "İşte kadınlar çiçek falan..."dan öteye geçmiyor. Bu sebeple sistematik ve eğitici olmak tam da bu noktada önemini ortaya koyuyor.



Bilinçten uzak insanlara göre kadın cinayetleri tamamen duygusal ve bireysel. Bu anlayışı değiştirmeden bir adım öteye geçmenin imkanı yok, o yüzden buradan giriyorum konuya. KADIN CİNAYETLERİ ASLA MÜNFERİT DEĞİLDİR, SİSTEMATİKTİR. Cinayete kadar gelmeyen şiddet, baskılama, ezme, hayatı zindan etme, değersizleştirme, ahlak normlarını kalkan olarak kullanarak sömürme ve domine etme gibi davranışların tümü de kooskocaman patriarkik (erkek egemen) bir sistemin zeminindeki toprağın meyvesidir.



Her sosyal statüdeki kadının ezilmesi ve baskılanması da farklıdır. Daha kırsal bir yerdeki kadınların ilk baskılanma ve aşağılanma yolu namus/norm/etik/toplumsal kural çerçevesinde gelişirken, büyük kentlerdeki sözde modern kadınların da baskılanması iş (ekonomik, politik ve siyasal) ve duygusal ilişki yönünden oluyor olabilir. Olabilir diyorum çünkü dövülen, sövülen ve susan bir sürü "metropol kadını" biliyoruz. Ama genel çerçevede, sözde modern dünyaya daha çok entegre olmuş kadınların en büyük sorunu iş hayatının her dalının "eril" olması ve "glass ceiling" dediğimiz görünmez camların kadınların terfi etmesini, atıyorum bir CEO mertebesine çıkmasını engellemesidir. Neden en yüksek mevkiler hep erkeklerindir ya da neden sekreterler hep kadındır gibi soruların cevabını teorik olarak "pink collar jobs for women vs white collar jobs for men" (pembe yakalı kadın işlerine karşı beyaz yakalı erkek işleri) şeklinde verebiliriz. Bu çok yaygın bilinen bir konseptleştirilmiş sorundur.



O yüzden, hiç bir çerçevede bir kadının acısı, çektiği sıkıntılar, diğer bir kadınla kıyaslanıp yarıştıralamaz. Bunu söylememin nedeni şudur ki, kadın cinayetlerini gören sözde modern erkeklerin kafasındaki yargı "Ben iyi bir erkeğim, sevgilimi/partnerimi/eşimi dövmüyorum/öldürmüyorum, daha ne olsun?" altmetninde dolaşınca, o çok entegre Avrupai özenilesi kadınlar (çoğumuz bu çerçevede) aynı erkeklerin bilinçaltında yer eden hak görmesinden dolayı (hani dövmüyor ya, daha ne istiyorsun kafası) psikolojik baskıya, zulme ve dediğim gibi belki de fiziksel yaralanmaya ve ezilmeye kadar giden ilişkiler yaşıyor.



Biz, daha iyi hayat şartlarında yaşadığına inanan kadınlar, çoğu zaman nasıl bir baskı altında olduğumuzu farketmiyoruz bile. Çok averaj seviyede bir örnek vermek gerekirse, mini etek giymek isteyip giyebiliyor  olduğumuz için özgür hissedip (mini etek bir metafor pek tabii ki) oturup kalkarken 80 kere oramız buramız gözükmesin diye çekiştiriyoruz. Kendimizi kandırmanın hiç bir manası yok, BU ÖZGÜRLÜK DEĞİL.



Patriarkik sistem yapısına döneceğim bu noktada, çünkü bu kadar "iyi standart-açık görüş-güçlü kadın" üçgeninin içinde bile bu derece baskıyı bilinçaltından yüzeye çıkaracak kadar hissetmemizin tek sebebi sistemin bütünüdür. Yani şahsi olarak senin annen gelip sana "Yolda yürürken oranı buranı çekiştir, çok sallanma, ona buna bakma, kafan önünde yürü, hızlı adımlarla git bitir." dememiş hayatının hiç bir sürecinde, ama sen bu şekilde yürümeyi ve sürekli korkuyla yaşamayı öğrenmişsin, ÖĞRETİLMİŞSİN. Patriarki erkeği yüceltip kadını olduğu yerde hiç bir zaman bırakmıyor tahmin ettiğiniz üzere. Oran 100'ü geçemez, o yüzden erkeğin yeri 50+ olmaya başladığında kadınınki hep 50'den aşağı gitmek zorunda.



Erkek egemen toplumu besleyen bir sürü etken var tabi ki. Bunlardan en önemlisi toplumsal cinsiyet algısı. Kadın şöyle davranır/giyinir/konuşur, erkek de böyle şeklindeki kalıplar toplumsal cinsiyetin kapkalın sınırlarını çizer. Bunları çizen şey tabi ki toplumun kabul ettiği yazısız kurallar ve ananeler, örfler, geleneklerdir. Toplumsal cinsiyetin çizgileri var olunca, kadın olarak size yüklenen misyon da otomatik olarak görev listenize ekleniyor. Siz aşçı falan değilsiniz ama evlenince yemek yapmama lüksünüz olmayabiliyor. Siz temizlikçi hiç değilsiniz, ama evlenince temizliği yapması beklenen ilk insan sizsizin. Çocuğu taşımanın yanı sıra büyütmek bile sizin göreviniz, erkeklerin çocuğun büyüyüp gelişmesindeki rolü toplumsal cinsiyet sınırları tarafından ustaca çizilmiş ve akşam işten gelince üç beş sevip gece bir kere altını değiştirmekten öteye götürülmemiştir. Bunu kişisel hayatınızda her ne kadar partnerinizle anlaşarak esnekleştirseniz de, kabul gören ve beklenen budur. Çocuğa annesi kadar bakan bir erkek alkışlanır, ödüllendirilir ama erkek kadar bakan bir anne ayıplanır, sorumsuzlukla suçlanır. Bunun sonu yoktur, hepsi bir zincirin diğer halkasına bağlıdır. Doğumdan sonra bir süre çalışmayan taraf da hep kadındır, fiziksel iyileşmenin süresinden ve emzirme zorunluluğundan  bahsetmiyorum, büyütme evresinden söz ediyorum. Evlilik örneği çok göz önünde ve bilinen bir örnek olduğu için buradan girdim, yoksa evli olmayan çiftlerin de ev hayatındaki farklı eşitsizlik sorunlarından bahsedebiliriz kolayca.



Demek istediğim, tüm bunların sonucunda, şu ki; kadın sorunu hiç bir zaman sıfırdan var olmuş ve süregelmiş bir fenomen değildir. Çok köklü bir yapının ciddi bir eseridir. O yüzden, bunu kırmak hiç bir zaman kısa vadede mümkün olmayacaktır. Bunu sadece Türkiye için söylemiyorum tabi ki, kadın sorunu globaldir, sadece rengi değişebilir bölgesel olarak.



Bir erkek neden feminist ya da kadın hakları savunucu olur şeklinde çok sıkça sorulan bir soru var ki genelde alaycı bir tavırla dile getirilir, onu da 8 Mart vesilesiyle açıklamış bulunayım.  Bir erkek feminist olur çünkü erkek egemen toplumun yıkılması erkekleri de tüm zorunluluklarından ve aptal inanışlardan, zincirlerden kurtaracaktır. Erkeğin ağlaması garip sayılmayacak, en büyük hakaret "gay" olmayacaktır. Erkek eve ekmek getiren olma zorunluluğundan çıkacak, kadının da bu işi paylaşması gerektiği inancının toplumda yeşerdiğini görecektir. Erkek, sevdiği insanla hiç bir kısıtlama olmadan dilediği hayatı yaşayabilecek ve herhangi bir onay beklemeyecektir. Erkekler her ne kadar patriarkinin kazananları ve kaymağını yiyenleri olarak görülse de, bu asla bir kazanan bir kaybedenli bir oyun değildir. İşbirliği, her iki cinsiyet için de önemlidir ki zaten cinsiyetlerin bu kadar kutuplaştırılması da sadece ve sadece bu patriarkik sistemin kendisini besleme yöntemidir.



Ben bunu yazarken, "Kadına şiddete hayır" tadında bir protestonun çok indirgemeci ve basitleştirici olduğunu düşündüğüm için daha detaylı ve bütünlükçü bir yol izledim. Kadına şiddetin sebebini ortadan kaldırmadan ve hatta sebebini derinlemesine/sosyolojik yapısalcılıkla bilmeden "Hayır!!!" demek sadece 8 Mart magazinselliği oluyor, üzgünüm.



Tüm kadın arkadaşlarımın (hala bayan diyen varsa bir yüzünü yıkasın gelsin) bu sistemi yerle bir edebilme gücünü kendilerinde bulmalarını diliyorum. Yapacağınız en ufak şey bile, bir yazı okuyup kendinizi bilinçlendirmek de buna dahil, bizi birbirimize daha çok yaklaştıracak ve birleşince önümüzde durabilecek hiç bir şey kalmayacak. Kadın hareketinin gücünü azaltan, bilinçsiz kadınların bizzat kendileridir, erkekler hep oldukları konumdadır. O yüzden, ben tüm kadın arkadaşlarımı, tekrar, birleşmeye çağırıyorum. Sadece cinsiyetiniz yüzünden bu kadar aşağılanıyor olamazsınız, olmamalısınız, hissetmeseniz de içten içe eriyorsunuz. Bunu ne kendinize, ne de tüm kadınlara, ne de erkeklere, özetle hiç birimize yapmayın. Patriarki pedofiliden enseste, çocuk gelinlerden tecavüze tüm illegal iğrençlikleri meşru çıkaran bir canavardır, karşısında korkmadan duracağız ve asla yılmayacağız. Elinizi taşın altına koyun, yoksa altında karınca gibi eziliriz.

Hepimizin, kadın olmanın gücünü ve muhteşemliğini her saniye içinde hissedenlerin ve bununla birlikte ezilen, sömürülen, acı çeken, tecavüze/tacize uğrayan tüm kadınların 8 Mart'ı kutlu olsun. Karamsar olmak en son istediğimiz şey, yapamayacağımız hiç bir şey yok, sadece biraz direnç!

Eğer, daha ciddi boyutta kadın sorunuyla ilgileniyorsanız, sizin için önereceğim bir kaç okuma olacak. Çok kısa tutuyorum, sadece bir kaç örnek olsun diye. Bulabilirseniz göz atmanızı ŞİDDETLE (ironik oldu) tavsiye ediyorum. Bu makaleler/kitaplar akademik olduğu için paralı olabilirler, bulamazsanız bana mail atın hemen size gönderirim, hiç sorun değil.

İngilizce:

Cynthia Enloe: Bananas, Beaches and Bases

Tickner: You Just Don't Understand: Troubled Engagement Between Feminists and IR Theorists

Moghadam: Modernizing Women: Gender and Social Change in the Middle East

Cooper: The Virgin and the Bride: Idealized Womanhood in Late Antiquity

Cameron: The Feminist Critique of Language

Ayşe Parla: The ‘honor’ of the state: Virginity examinations in Turkey

Nükhet Sirman: Feminism in Turkey: A Short History

Türkçe:

Şirin Tekeli: Birinci ve İkinci Dalga Feminist Hareketlerin Karşılaştırılmalı İncelemesi Üzerine bir Deneme.

Ayşe Gül Altınay &Yeşim Arat: Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet 

Nil Mutluer: Cinsiyet Halleri: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyetin Kesişim Sınırları

Butler: Cinsiyet Belası

Donovan: Feminist Teori

xx

14 yorum:

  1. "hadi makyaj yapalım dayak yemiş gibi olsun, 3 5 ünlüyle fotoğraf çekimi yapalım kadına şiddet dursun, hatta erkekleri de katalım bunlara" sığlığından çok daha fazla bir şeyler yazdığınız için teşekkür ederim. çok güzel bir yazı olmuş, kitaplardan bir kaçını not aldım bile ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hahahahah tam olarak bunu düşünüyorum, hislerime tercüman oldun ilk kısımda. Çok teşekkür ederim!

      Sil
  2. Çok güzel bir yazı olmuş, ben de kadınlar günü indirimi adı altında yapılan ve bir satış politikası haline getirilen mantıktan nefret ediyorum. Ve giyimden kozmetiğe hiçbir şey almıyorum. Hiç bir lüks yerli giyim firmasının şimdiye kadar kadınları hedef alan başka bir somut çalışmasını görmedim , yiyorsa başka zamanlarda % 50 indirim yapsın kozmetik firmaları öylesine bir günde mesela ya da kapı kapı dolaşıp bedava ürün versin. Bir de şu çalışan kadının yemek problemi var. Yerli kanalların tümünde ve yapanların çoğununu kadın olmasına rağmen ama yabancı kanalların hiçbirinde böyle bir cümle ile karşılaşamazsınız. Kocası asgari ücretle çalışan bir ev kadınının dolabı ağzına kadar dolu da tembellikten yapmıyor sanıyorlar herhalde, sevgilerrrrrrr.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabi canım maksat muhabbet, bayram seyran kadınlar günü babalar günü analar günü indirim dediği de kendi karından 3-5 kuruş inmek, yoksa hala karlılar. Kadının yemek yapma mcburiyeti ayrı dava tabi, sanki ev sadece onunmuş gibi.
      Çok teşekkür ederiim:)

      Sil
  3. Harika olmuş, kalemine, aklına sağlık. Birçok kişi "Kadınlar günü makyajı, kadınlar günü indirimi, koşun kızlaaar" seviyesinde, o sığlıkta yaşayacak 8 Mart'ı. Belki sonunda ufacık günün anlam ve önemi bilgilendirmesi olur, sus payı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim! İndirimi tek teselli bulanlara da acıyabiliyorum ancak. Cidden.

      Sil
  4. Bugün pek çok yazı okudum ama en anlamlısı buydu. Şimdi de önerdiğin makalelere bakıyorum. Kendi adıma teşekkür ederim bunları bizimle paylaştığın için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim, yararlı olabildiysem ne mutlu!

      Sil
  5. Cinsiyet Belası'nı okumaya başlayıp 70. sayfada bıraktım. Çevirisinden olduğunu sanmadığım zor bir anlatımı var. Önemli bir kitap ama profesyonel olarak bu işlerle ilgilenmeyeni feminizmden de cinsiyet çalışmalarından da soğutur.

    Bir de şu yazılar hoşuma gitti: http://kitapnot.blogspot.com.tr/2012/08/feminizmi-ogreniyorum.html
    http://kitapnot.blogspot.com.tr/2012/09/feminist-edebiyat.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabi ki, bu yazıların ve kitapların hepsi belirli seviyenin üstüne hitap ediyor ama o kadar da karmaşık görmediğim için yazdım:) Teşekkürler:)

      Sil
  6. Güzel yazmışsın. Umarım okuyan bir kaç kadının zihninde bir kıvılcımı ateşlemiştir yazın. Ben modern çevremde bile "öteki" olacak kadar farklı bir kadın olarak ne yazık ki çoğu zaman boşa kürek çektiğimi hissediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çoğu zaman bomboş bir çaba içinde olduğumu düşünüyorum ama umut etmek insanı yaşatıyor işte. Çok teşekkürler:)

      Sil