turuncu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
turuncu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2011 Cuma

Oje: Illamasqua Radium, Bacterium ve Gamma

Illamasqua'ya nasıl taptığımı bilirsiniz. For your alter ego mottosuyla yola çıkan Illamasqua, yeni koleksiyonunda 3 muhteşem ojeyle karşımızda. 2'si neon, 1'i sedefli bronz skaladan olan ojelere kelimenin tam anlamıyla taptım ki ne yeşil ne de turuncu benim oje rengim değildir normal şartlar altında. Oje koleksiyonu fotoğraflama işine girdiğimde ve buraya koyduğumda daha çok mavilerden, kırmızılardan, bordolardan ve pek tabi ki siyahtan yana olduğumu göreceksiniz ama Illamasqua yaptı mı yapıyor.

İlk olarak Radium, muhteşem neon'lukta bir yeşil ama neon yeşil dendiğinde akla gelen ucuz yeşilden değil. Kirli yeşilin neon versiyonu. Radium'dan çok Toxic'imsi bir oje ama konsept ismi oldukları için lafım yok. Muhteşemliğe bakar mısınız?

İkincisi Bacterium, bronz kahverengi tonlardan sedefi çok tutulmuş ara bir ton. Ki ben, yine sedefli oje asla tercih etmeyen bir insan olarak, çamur renginin daha canlı ve sedefli tonu olan bu ojeye kesinlikle bayıldım, istisnam oldu.

Son olarak Gama. Turuncunun gerçekten çok çiğ durduğunu düşünürdüm tırnakta, Illamasqua yapana kadar... Yine bilinen turunculardan çok daha pigmentli ve çok daha "plastik" olan Gama, yaz denilince akla gelen ilk oje benim için artık.

Illamasqua, seni seviyorum. xx

12 Temmuz 2011 Salı

Ekstrem Saç Renkleri ve Tüm Berbat Yönleri

Ekstrem saç rengi mi dediniz? Hoşgeldiniz, hepsi bende var. Rahat olun, oturun şu koltuğa, ben Americano severim ve yaparım, içelim. Bu arada size olayı anlatayım.

İlk denediğim saç rengi turuncuydu. 2006 yazına tekabül ediyor.  Doğal saç rengimi kalıcı olarak kaybetmem o O'real açılması anında denk geliyor ayrıca. Saçlarım beyaza yakın bir sarı yapıldı ve üstüne tupturuncu boya tam 3 kat uygulandı. Merhaba, turuncu muhteşem, turuncu çok güzel, ama turuncu akınca bir boka benzemiyor. Ve yine merhaba, turuncu 1 haftada akıyor. Yazı turuncuyla geçirirken gittikçe karamele dönen zamanları da oldu. Saçımın yıprandığını daha hissetmemiştim, ilk seferinde bir anda ölmemişti saçım.

İkinci saçım, pembeydi. 2 sene üst üste pembeye boyadım. Daha doğrusu boyattım. Maddi açıdan 1 senelik fön masrafımı tek boyaya veriyordum. Kaç günde bir kuaföre gidiyordum, hmmm maksimum 5 gün. 5 gün sonra ben yine akmış, sarılaşmış, pembemsi saçlarımla kuaför camı tırmalayan bir tip oluyordum. Ayrıca, sokakta yürürken insanların bakışları hakkında hiç bir şey söylemek istemiyorum. İşte bu sırada, yeni yeni saçlarımın öldüğünü ve matlaştığını hissetmeye başladım. 2009 başında siyaha döndüm ve öyle kaldım.


Geç gelen pişmanlığın faydasının olmaması saçımız için de %100 çalışıyor, sorunsuz. Son 2 senedir saçımı sürekli siyaha boyuyorum ve bu da yıpratıyor. En azından bitkisel boya kullanıyorum çünkü siyahın renk vermemesi gibi bir şey yok ama ekstrem renkleri kimyasal boyalardan seçmek gibi bir zorunluluğumuz var.

Tabi bu arada, boyatamadığım zamanlarda saçımı sarı kullandım. Sarıyı seviyorum, ama sürdürülebilir bir durumu yok onun da. Şuan perçemlerim kırmızı, yine dayanamadım. Ama saçlarımı iyileşmeye aldım, artık daha normal durmalılar, en azından bir süre.

Bu yazıdan çıkarabileceğimiz sonuçlar: Ekstrem saç renkleri cesaret ister. Sokakta yürüme cesaretinden ziyade saçınızı öldürme cesareti ister. Etkisi sonra hissedilir, hissetmedikçe devam edersiniz ve kalakalırsınız. O yüzden, tüm saçınızı pembeye ya da kırmızıya ya da turuncuya boyatma gibi olayların kalıcılığının olmadığını ve eninde sonunda eskiye döneceğinizi bilmenizi isterim. Hoş değil.